22 Kasım 2012 Perşembe

Bu Çocuk Anne Sütü Almamış!!!!!

Kızımla beraber sıradan bir park günü yaşıyorduk.Hava mis gibi,kuşlar ağaçlar,denizden gelen iyot kokusu bizim mutluluğumuza mutluluk katıyordu.Okul saati olması nedeniyle park sakinliğini korumaktaydı. Dora salıncakta sallanırken yanımıza Dora yaşlarında bir kız çocuğu ve anneannesi geldi.Merhabalaştıktan sonra ufak bir sohbet gelişti teyzeyle aramızda.Çocukların yaşları isimleri derken teyze bombayı patlattı: Kızıma bakarak ''Bu çocuk anne sütü almamış!'' Şaşkın bir ifadeyle suratına bakarken içimden de : ''Anne sütü ölçer cihaz mı takılı sizde teyzem ?'' demeden kendimi alamadım.İlk altı ay sadece anne sütü aldığını sonradan ek gıdalara geçtiğimizi ve halen daha devam sütü takviyemiz olduğundan bahsettim kendisine. Kendi torununun hiç anne sütü almadığını ve şuan ki zayıflığının buna bağlı olduğunu söyledi.Önemli olan sağlıklı olması düzenli ve kaliteli beslenmesi olduğunu belirttim.Onun içine hiç sinmedi bu durum çünkü anne sütü demek al yanaklar tombul eller bacaklar demekti.Fikrinin ne kadar sabit olduğunu fark etmiştim ve konudan uzaklaşmayı tercih ettim çünkü bu durum hem sinir bozucu hem de gülünç bir hal alabilirdi.Bilirsiniz  bazı ön yargıları değiştirmek atomu parçalamaktan daha zordur.

Anne sütü rakipsiz bir besin,üstüne tanımıyorum.Bebeğin tüm besin ihtiyaçlarını karşılayan onu hastalıklardan koruyan bir kalkan.Bebeğe sağladığı faydaların yanında anneye sağladığı yararlar da göz ardı edilemez.İlk altı ay sadece anne sütü ve ek gıdalara geçildikten sonrada 2 yıl anne sütünün devamı çocuk için gereklidir. Anne sütü yetersiz ise yada sütün kalitesi düşük bebeğe kilo aldırmıyor ise mama takviyesi kaçınılmazdır. Bu durumdan sıkıntı yaşayan babaanneler ve anneanneler lütfen korkmasınlar dünyanın sonu değil.Hiç anne sütü olmayabilir de bunda da endişe edilecek durum yok,anne ve bebeğin sağlığı için anne sütü yoksa yada yetersizse lütfen panikleyip anneleri de üzmeyelim.

Unutmayalım ki anne sütü =kilolu çocuk demek değildir bunu herkeslere duyuralım :)


17 Temmuz 2012 Salı

Kullandığımız Kelimeler

Son zamanlarda fark ettim ki Dora'ya çok fazla 'hayır' kelimesini kullanıyorum .Ben ki kelimelerime dikkat ederim diye düşünürken tuzağın içinde buldum kendimi. Bizi aşağı çekmeye çalışan ayağımızı kaydıran beynimizi donduran sinirimizi zıplatan onlarca olayla geçen an'ların beşiğindeyiz.Bi o yana bi bu yana sallanarak zamanın canına okuyoruz.Bu geçen zamanda da ne kadar yıprandık ne denli kontrolü elden bırakmadık bunun muhasebesini de yapıyoruz.İşte bu yazılı dönemine aldım kendimi ve kullandığım kelimeciklerime puan verdim .Hayır!olmaz!yapma Dorita!  gibi olumsuz kelimelerin yanında aslında fazlasıyla olumlu kelimelerim de mevcut. Fazla olan artılarıma istinaden bu yazılıdan yüksek puanla geçiriyorum kendimi ve yıldızlı pekiyi için negatif kelimelerden sıyrılma çalışmalarına başlıyorum.


Çocuğuma Hayır demekten daha çok işe yarayacak kelimeleri düşünüyorum  öncelikle.Tabiki bu yerine geçen kelimeler zamana koşullara ortama göre değişkenlik gösterecektir. Diyelim ki Dora elinde bi oyuncağıyla yanıma geldi ve ben mutfakta yemek yapmakla meşgulüm. ''Hayır Dora şimdi oynayamayız kızım işim bitsin o zaman'' cümleme karşı bazen cikss ciksss tamam diyen yavrum bazen aaaaaaaaaaoooaaa yaaaa hoooo gibi ağlama çığlıklarına anında başlayabiliyor.Biliyorum ki onun beni o an anlama durumu yok.benim onu anlayacak durumumun  ağır basması gerekiyor.Fevri bir hal alıp 'git başımdan evladım' diyen asabi anne olmak istemiyorum. Tüm sakinliğimi korumak onu anlamak tek vazifem olmalı.  Bu da çocuğunuza saygı duyduğunuzu göstermekten geçiyor.Yetişkin bir birey gibi davranılmasını bekleyen 28 aylık bebeğinize sana saygı duyuyorum,sen çok akıllısın, seni anlıyorum, sen yapabilirsin ,kavramlarını geçirdiğiniz zaman daha çok sözden anlayan inatlaşmayan size ve kendine güvenen büyümüşte küçülmüş bir yavrucak olabiliyor.Tabi bunu uygulamak süreklilik sabır ve istikrar istiyor,tutumunuzun değiştiğini gören yavrunuz size bunu koz olarak kullanabiliyor da. Hımm annem bugün pek bi farklı, dur azıcık isteklerimi abartıyım da yerine getirsin  kih kih kih:=) yaramaz çocuk gülüşü efektleriyle boğuldu bu satırlar:) Tekrarı sürdürmek aslında burda yeterli bi durum ciddi duruşunuzu koruduktan sonra yavrunuz sizinle ''parmağında oynattı bu çocuk beni'' şeklinde oynayamaz:) 


Samimiyet güvenilir olmak ve saygıyı yitirmemek insan ilişkileriden temeldir .Çocuğunuzla aranızdaki ilişkide de ilk sırada yer alan kavramlar bunlar.Örneğin; Dora atteeeee gidelimmm ayakkabıları giyelim arabaya binelimm diye yüksek sesle istekte bulunuyor: ben: attaya mı gitmek istiyormuş benim meleğim ama dışarısı şimdi çok sıcak tatlım dolaşamayız ki ,parka da  yürüyemeyiz,biliyorum sıkıldın haklısın attee gidicez  ama akşam olunca tamam mı? anlaştık mı? beni anladığıunı biliyorum kuzum.Doraya şimdi farklı bi alternatif sunma zamanı:hadi gel legolarınla oynayalım istermisin, yada banyo yapalım mı bıcı bıcı:)) ve Dora sakince unutur dalar oyunlarına oynar.Babası da şöyle der bu olayın üstüne: Balık hafızalı kızım benim :)
Bazı anlarımız krize dönüşebilir burda uykusuzluk açlık ve diş çıkarma sıkıntıları yan etkendir. Her çocuğun her anı her anını tutmaz,günü gününe uymaz:) Önemli olan kullandığımız kelimeler korumaya çalıştığımız sakinlğimizdir.Unutmayalım ki ne ekersek onu biçeriz!

9 Şubat 2012 Perşembe

Pozitif Ana

Hani bazen bir şeyler  yazmak istersin ama seni bir şey tutar bir türlü yazamazsın ertelersin işte.Bu tutucu günlerden geçtim bende.Anlayamadığım şekilde yazmayı uzaklaştırıp okumayı yakınlaştırdım.Belkide her zaman yazmak bana göre değil ya da zamanı gelince yazmakta fayda var.Birikir birikir bende sonra patlayıveririm.Bu yazımda da öyle büyük bir patlama olmayacak aslında:)Sadece içimden geldiği gibi...

Havaların belirsizliği insanın ruhuna nasıl da yansıyor değil mi.Herşeyinizi değştiriyor.Bir plan yapmak istiyorsunuz önce netten bi hava durumuna bakıyım diyorsunuz Ona göre davranışlarınıza yansıyor programınızı tespit ediyorsunuz.Aniden süpriz yapan bir yağmurlada büyük hayal kırıklıkları yaşarken bazende müthiş bi keyif olabiliyor bu yağmur.Her zaman ruhumuzun an itibariyle haliyle alakalı işte bizim memnuniyetlerimiz yada memnuniyetsizliklerimiz.Nasılda uzun bi kelime oldu sonuncu:)

Sizin mutlu olduğunuz anlarda isterse fırtına olsun gök gürlesin sizi çok etkilemez öyle değil mi? hem ne zararı olabilirki havanın bu halide sizi mutlu eder üstüne de şöyle dersiniz: özlemişim kışı,şöyle sıcacık bi battaniye sonra bi kahve eşliğinde tam bir film havası.Bu memnuniyete sahip insanlar içlerindeki huzurla etraflarına da bu huzuru geçirirler.Başta eşine ve çocuklarına ,iş arkadaşlarına bu huzuru yansıtır  .Yaydığı pozitif enerjiylede kendisine benzeyen insnaları etrafına çeker.Farkedermisiniz siz herşeyden mutsuzluk duyan,şikayetçi,memnuniyetsiz,negatif enerji yayan insanların çevresinde de onlara benzer insanlar vardır ya da yalnızdırlar.Yalnızlıklarından da şikayetçi olamazlar yani bu durumunda pek farkında değillerdir bi bakıma...

Aslında mutlu olmayı isteyen insanlar bunun önce kendi içlerinden geçtiğini bir bilseler çok kolay olucak devamı.Sadece kendilerini başkalarının onları mutlu etmelerine kanalize olmuş insanlar nasıl da körlerdir benim gözümde.Bu birazda bencilliktir.Farkında olamamaktır çoğu şeyi algılayamamaktır.İşte bu yüzden eğer mutlu olmanın formülünü içimizde çözüp hallettiysek, hayatımızdaki bazı olumsuz durumlarda bile etrafımıza negatif enerji yaymıyorsak,daha farkında bir hayat yaşamayı sürüdürüp bunuda devam ettirme gayesi içerisindeysek artık buna ihtiyacı olan yakınlarımıza da bunu hissettirmeli ve yaymalıyız.Bu hayat felsefesi halini almıştır siz farketemeden ve çevrenizde bunun yayıldığını görmeniz sizi müthiş mutlu edecektir.

İnsanların sizin enerjinizi düşürmelerine izin vermeyin ,İçsel yolculuklarınız olsun , meditasyon yapabilcek vakitler ayırın kendinize.Kendinizi sevin ki başkalarınıda sevebilin.Mutlu ve huzurlu olun ki başkalarına da bunu yayın...Bu sizin elinizde başkasından dilenmeyin.
Pozitif kalın ... sevgiler:)

27 Ocak 2012 Cuma

AŞK bu...

AŞK bu ...sadece içimden gelen, tarifi bazen zor olan sevgi manyaklığı...İnsanın yavrusu içindeyken bir başka duyguya kapılıyorsunuz ama onunla ilk tanışma evresini tamamladıktan sonra aranızda artık hiç bir zaman bitmek tükenmek nedir bilmeyecek bir AŞK başlıyor...
İlklerin hevesini o büyük kutsallığını yaşıyorsunuz bunu da ota böceğe anlatıyorsunuz,paylaştıkça büyütüyorsunuz çevrenizi saran duygu yoğunluğunu.İlk defa elimi tuttu ilk defa güldü ilk defa bana sarıldı gibi ,yaşadığınız mucize anları kaydedip tekrar tekrar okursunuz.Özellikle ilk 3 ay sizin için tamda bir yazar olma evresidir.İçinizi döktükçe dökesiniz gelir .Anne olmanın muhteşem hallerini bebeğinizin varlığını bir taraftan anlatmaya kelime bulamadıkça bir taraftan da sayfalar uçuşur durur önünüzde.En kıymetli anların tadını çıkarmalıyım der durursunuz bebeğinizi izlerken.Onunla karşılıklı agular yapmak, gülümseyişlerinde havalara uçmanız,onu emzirmek,onu koklamak öpmek en keyifli vakitlerinizdir ve hiç bitsin istemezsiniz.
Bebeğinizle yürüyüşler yapmak dışarda arkadaşlarınızla buluşmakta ayrı bir sosyal hayat güncesidir artık.Önceden 1 saatte hazırlanan süslenen püslenen   moda ikoncanı anne önce yavrusunu hazırlayıp son 5 dakika kala hemen kendine çeki düzen vermektedir.Süperman halt etmiştir sizin yanınızda.Eşinize ve yavrunuza kahramanlık sergilersiniz .Bak gördün mü beş dakikada hazırım işte.Halbuki saçınız fönsüz yüzünüz makyajsız ayağınızda spor ayakkabıların dayanılmaz rahatlığı sarmıştır sizi.Burda önemli olan yavrunuzun güneş alması için yürüyüşe çıkıyor olmanızdır artık ikoncanlık rafa kalkmalıdır bir süreliğine.
Arkadaşlarınızla buluşmaya gittiğiniz yer park bahçe karışımı ağaçlık çaybahçesi kıvamında olmalıdır ki siz bebeğinizi hem oksijensiz bırakmamış olcaksınız hemde arabasıyla  yürüşeler yapabilceksinizdir.Oh içim açıldı dersiniz havanın güzelliği mis gibi kokan çiçekler etraf cıvıl cıvıl ne güzeldir  o an birden bir arkadaşınız başlar : ''bebeğiniz şimdi kaç aylık oldu?'': siz: 3 aylık. ''ah ahhh çok çabuk büyüyorlar bak bizim velete koca adam oldu.''uyumuyor,yemiyor,içmiyor,gaz sancısı yaşadık bizde aynı senin gibiydim arabasıyla dolaştırırdım ki uyusun vahh vahh çok üzlüyorum haline seninkide büyür hemen merak etme ama büyüsün dertleri bitmeyecek ki''off içim şişmişti. Bu neydi şimdi ? Günümü mahfetmek ve  bütün enerjimi düşürmek için gönderilmiş bir cisimdi bu evet evet .Böyle bir varlığın benim anaçlığımda olması çok uzak bir mesafeydi .O an şükrettim...Benim Aşk'ım için ,kendim için enerjimi düşürmesine izin vermemeliydim ben yine ota böceğe içtiğim çayın lezzetine ,esen rüzgarın ılıklığına kendimi kaptırmıştım.Bebeğimin ağaçlardaki yaprakların hışırtılarıyla uyuyor olması da beni neşelendirmişti.
Ve anlamıştım ki benim çevremdeki bazı annler yada babalar felaket tellalcısı gibi bir takım durumlarda kafamı ütüleyecekler.Buna kendimi hazırlayıp hiç de şaşırmamalıydım.Kendisini hiç bir şekilde anne baba olmaya hazırlamamış yada anne baba olduktan sonra olayın şaşkınlığından mı artık yada kendilerinin çok şaşkın olmalarından kaynaklanan durumlardan ötürü kötü duruma düşüyorlardı.Yaşadıkları mucizeye AŞK gözüyle neden bakamıyorlardı acaba.Baktıklarını sanıp sırf şikayet yumağıyla bütün gün geziyorlardı...Zaten bu yüzdendi şikayetlerinin artması ve bu yüzdendi onların çocukları büyüdüklerinde de aynı olucaklardı .Çünkü anne baba aynıdı.Bir ağacı düşünün,yapraklarının şekli dokusu rengi ne kadar güzel olursa bu ağaç hakkında fikir vermemizi sağlamaz mı? Çocukları da böyle düşünüyorum ben.Aile çok önemli çocuk büyürken.Her çocuğun kimyası farklı anne baba genler tabiki ilk etapta gelen şeyler ama yavrunuza ilk 6 yıl kattıklarınız onun tüm hayatını etkileyecek düzeyde şeyler dolayısyla çocuklarımıza hayatla ilgili her türlü kavramı öğretirken AŞK'ı ve sevgiyi öğretmeyi unutmayalım....AŞK la bakın yavrunuzun gözlerine onun ne kadar önemli olduğu ona her fırsatta gösterin .İnanın ileride ağacın meyvesi gibi tüm güzellikleri yavrunuzdan alıcaksınız.
AŞK'la kalın her fırsatta...Bebeğiniz bunu fazlasıyla hakediyor...
Sevgilerimle....

22 Ocak 2012 Pazar

ORGANİK ANA

Beslenme deyince akla ilk gelen sağlıklı olmasıdır değil mi? Özellikle gebelik dönemi ve yavrunuz dünyaya geldikten sonraki döneminde beslenmenin daha ayrı bir yeri ve önemi vardır artık.Televizyonda,gazetelerde GDO,zırai ilaçlar,organik besin gibi kavramları okuyup duyuğunuzda gözlerinizi ve kulaklarınızı daha bi kocaman açarsınız.Artık içinde bulunduğunuz bu durumda bilinçli yaklaşmanın gerekliliğini öğrenmişsinizdir.Gazetelerde organik besinlerle ilgili köşeler çoğalmakta,kitapçınıza gittiğinizde sağlıklı beslenme içeriğiyle donatılmış kitaplar raflarda yerlerini çoktan bulmuştur. Etrafınızda fır fır dönen şu organik kelimesi mutfaktan çıkıp evin diğer yerlerine de sızmıştır.Bebeğinizin kıyafetleri,nevresim takımları,şampuanlarınız derken neredeyse organik koltuk takımım var demenize çok az kalmıştır.Bir taraftan sınırsız ve içinden çıkılması zor bir tüneldir organik denilen kavram.Ben kızıma aldığım organik çarşaf takımlarından ziyade yedirdiğim domatesle aslında ilgiliyim.Hamileliğimde doktorumuzun şu sözünü hatırlarım :''Marmara denizi sınırlarındayız,sen çocuğum zeki olsun omega alsın diye paso balık yersen senin çocuğun zeki değil gerizekalı olur!Marmara denizi ne kadar temiz önce bunu düşün sonrada ortda yetişen balıkların sağlıklı oluşlarını.''İşte o an beslenme konusuyla nasıl baş edicez diye söylenmeye başlamıştım içimden.En sağlıklısı en organiği derken içinden çıkılmıyordu.Zırai ilaçlardan,yapay koruyuculardan,renk vericilerden diğer kanserojen zehirli katkı maddelerinden nasıl koruyacaktım yavrumu?Güvenmek istiyordum elbette pazarımdan aldığım köylümün sattığı domatese.Ama yine ilaçlamadan zehirli katkılardan bahsediliyordu bunlar içinde.Günümüzde  bazı kuruluşların verdikleri izinlerle organik tarımla uğraşanların önü açılmış oldu, aldıkları sertifikalarla pazarlarda yerlerini aldılar.Biraz daha maliyetli olmakla beraber en güvenilir organik besinlere ulaşmak kolaylaştı.Herkes bu konuda da şanslı değil malesef herkesin mahallesinde organik pazar kurulmuyor.Büyük marketlerin pahalı reyonların da gözünüze organik kelimesi çarpabilmekte tabi.Bende  olaya artık kırmızı alarm şeklinde bakmıyorum.olaya şöyle yaklışıyorum :
1. kural=Mevsim sebze ve meyveleriyle beslenmek,
2. kural=Sebze ve meyveleri alırken en parlağından, hormon görüntülü olanlardan kaçınmak ,ezik kurtlu olanları araştırmak,
3. kural=Pazardan aldığınız sebze ve meyvenizi eve getirdikten sonra bol suyla güzelce yıkamak,üzerindeki tarım ilaçların gitmesini sağlamak adına sirkeli suyla yıkamak,
ve kurallar bittikten sonra sonuç olarak ;yavrunuz ve aileniz için lezzetli ve nefis yemekler pişirmek.:))
İşin aslı artık çok da organik kavramını kurcalamıyorum eskisi gibi .İşin içinden çıkamayacağımı anladım.Zaten şu an bulunduğun ilçe küçük köy gibi yerleşim olduğundan organik pazar yok bunun yerini köylü pazarları almakta.Siz imkanlarınız ölçüsünde en organik ve sağlıklı olanını zaten yavrunuza yedirirsiniz.Siz Ana'sınız ve en güzelini yaparsınız...
Sağlıcakla ve afiyetle kalınız:)

17 Ocak 2012 Salı

O'nun Kahramanısın...

İçinde bulunduğunuz durum aslında hiç de düşündüğünüz gibi korkunç değil. Baksanıza evdeki bir çok işi siz kendi başınıza yapabiliyorsunuz ve siz bunları yaparken sizi izleyen biri var:) Gözlerini kocaman açıp 'Vay canına,tüm bunları annem mi yapıyor?' diyen muhteşem bir varlığa sahipsiniz.Sabahtan başlıyor takdir edilmeler.Beni taşıyabiliyor,yumurtayı kırabiliyor,kocaman tepside bana nefis kahvaltılar hazırlayabiliyorsun,bir taraftan telefonla konuşup bir taraftan benim yumurtamı yedirip ve aynı zamanda gözlerinle beni güldürebiliyorsun(şaşı bak şaşır)koskoca meyve sıkacağını hareket ettirip,rondodan o korkunç sesin çıkmasını sağlayan yine sensin.Ve asıl önemlisi televiyzon kumadasıyla istediğin yeri açabiliyorsun.Merdivenleri ikişer ikişer çıkıp evin içinde her türlü akrobisiyi yapabiliyorsun ve işte benim annem benim kahramanımsın.Tüm bunları nasıl yapabiliyorsun?Sen dünya harikası bir annesin.
Tabi çocuğunuz size bunları söylerken 22 aylık bir bebektir  konuşamıyordur ve siz bunları gözlerinden okursunuz:) Peki ya büyüdüğünde de durum  hep böyle kalıcakmıdır? Size bir şey söyliyeyim mi işte o zaman koca bir hiçsiniz:) Yaptığınız bütün işleri kendisi yapıcak size ihtiyacı kalmayacaktır.O sizin yaptıklarınızı beğenmeyip bir de yaptıklarınızı çocuk oyuncağı bulacaktır:) Ah diyeceksiniz keşke hep kahraman kalsaydım evladım senin gözünde.
Aslında anne olmak başlı başına kahramanlık öyküsü.Karşılıksız sevmenin tavan yaptığı başka bir sevgi tanımıyorum ben ve bunu keyfini başka hiç bir şeye değişmem.Hayatlarımızda hiç bir şey eskisi gibi değil elbette.Sosyal hayatı sosyal medyadan takip eder olduk.Kendinizi  yavrunuza  adayıp acayip yoruluyorsunuz  gün içinde onun isteklerine cevap vermek heleki büyük sabır özen ve asıl önemlisi sevgi ile cevap verebilmek adına kendinizden çok ödün veriyorsunuz.Dostlarınızla eskisi gibi dışarda buluşmaların yerini ev oturmaları alıyor heleki bekar arkadaşınız yada çocuksuz arkadaşlarınız varsa  artık telefonlar devreye giriyor iletişimde.Hayatınızın içine çocuk öyle bir işlenmişki bez markası en iyi mama yok dişi çıkmadı yok aşıları bitti muhabbetleri askerlik anılarını  sollayıp fazlasıyla onu geride bırakıyor.Arkadaşınızın boy friend sıkıntıları nedir ki yada iş problemleri çok da kafaya takılcak konular değillerdir heleki çocuk olsunda göreyim seni modunda oluyorsunuz:)Sinemaya gitmeye eşinizle el ele verip yürüyüş yapmaya deli gibi alışveriş merkezi  gezmeye  hasret kalıyor kuaförün yolunuda unutuveriyorsunuz...Zamanınızı yavrunuza göre ayarlıyorsunuz artık ve bununla yaşamaya alışıyorsunuz.Bu yaşam şeklini aslında öylede güzel benimsiyor ve seviyorsunuz ki herşeyi yavrunuzla yapmaya başlıyor ve bundan da keyif alıyorsunuz.Şükredip iyi ki var dedirtecek onlarca şeyi arka arkaya yapan bir yavrunun dayanılmaz sıcaklığında eriyip gidiyorsunuz.Sizler birer kahramansınız..
Sevgilerimle....

Bir Pazar Sabahı..

Bugün havanın dayanılmaz cazibesine kapılıp kendimizi ailecek dışarı attık.Güneş toplamaya gitme kararımızı Dora aldı ve bu demekti ki işlerimizi halledip sahildeki parka gidecektik. Park macerası daha sınırlarına varmadan,ağaçların arasından gözüken kaydırağın kenarı,çocuk ve kuş cıvıltıları arasında iki porselen görünümlü eşek ve kuşun en en renkli kısımları başlıyordu.Dora'dan hooop! hoopp! diye sesler salıncağı görene kadar yoktu ama ayak hareketleri aynı şeyi söylemiyordu.Salıncaklarda alanda gözükünce hem ayaklar tempoyla yukarı aşağı hem de hoop! hoop! hooop! demeler büyük bir  arzu ile başlamıştı.Kendi arabsından inmek için sabırsızlanan Dorayı babası bir çırpıda kucağına alıverdi ve ik önce porselen çaydanlık görünümlü kuşa bindirdik ama Dora'nın aklı salıncaktaydı ve kuştan hiç keyif almamıştı. O an ondan keyif alacak tek kişi bendim .Kızım sen git salıncağa ben şununla eğleneyim azıcık demeyi istiyordum :) Kendimizi salıncakta bulmamız çok sürmedi ve babamız sallama görevini üstlendiği için , Doranın annesi başladı gözlem sürecine.
 Etrafımdaki anne ve babalara çoocuklara bakıp ufaktan değerlendirmelere varıyordum.Bir çok kere şaşırıp bir çok kere üzüldüm.Aslında park anne baba gözlem yuvasıydı o an benim gözümde.Örneğin;bir annenin yaklaşık 4 yaşındaki kızını azarlarken ve üzerindeki kazağı pantolunun içine sokmaya çalışırken,gözünü yanındaki annenin anlattıklarından alamıyordu.3 tane anne bir araya gelmiş koyu muhabbetin içindeydiler anlaşılan ve etrafındaki çocuklarının biri salıncakta,biri kaydırak tepesinde,biri paçasının dibinde dolanmaktaydı.Azarlayan anneye dönüyorum ;dışarıda hiç tahammül edemediğim bir model.Kalabalığın içinde,başka çocuklarının yanında ,kendi çocuğunu azarlayan kızan bağıran çağıran itici model.Kimbilir evde bu yavruya neler diyordur demekten kendimi alamıyordum ,yoksa melek gibi bir anne ama parkta mı bu uyuz rolü üstlenmişti kendine bilemiyorum.Her şeyin bir oluru vardı ve ses tonunu ayaralamaktan kendini kontrol edememkten yoksun bir anne şekliyle karşı karşıya kalmıştım.Bu arada bizim kız salıncakta sallanmaya hoop hoop demeye devam ediyor, babası da onu uçuruyordu .Bende ayakta durmayayım bari dedim bankta oturup izlemek daha iyi olucaktı  yavrumu.El sallayıp duruyordu uzaklaşan annesine meleğim.Sol tarafımdaki azarlayan anne kısmı için dayanılmaz bir gıcık olma halindeydim ki 6 yaşlarındaki bir erkek çocuğu o gruptaki kadınlardan birini seslendi:'anneee hadi beni sallaa!'Kadının ne dediğini duyduğunuzda eminim benim kadar siz de çok şaşıracaksınız.'kendi işini kendin gör!' Tabi anne haklı,9 ay karnında taşı,doğur ,emzir ,giydir,yıka pakla,büyüt,yürüsün koşsun parka getir.Yok artık yetmedi bi de salla,oğlum pes!Onu da sen hallet bi zahmet.Ben duyduklarıma inanamamıştım,en çok da çocuğa üzüldüm. Zaten olan çocuklara oluyor.Kadın sohbetin tadından yenmiyecek kısmından vazgeçemiyordu çocuk parkında bildiğiniz altın günü düzenlemişlerdi. O kadın elindeki poşetler ve çantasıyla oğlunun yanına geldi salıncağa doğru,çocuk:'Anne pşetleri bıraksaydın banka beni sallamayıcakmısın ?' diye sorduğunda kadının yüzündeki ifadeyi  mimiklerini burnundaki beni bir daha asla görmek istemedim.Gözüm bir taraftan kızım ve eşimdeyken,bir taraftan da bu korkunç mazaraya karşısında  şaşkınlıktan ve öfkeden kalakalmıştım.Eminim her gün o parkta  buna benzer olaylar  oluyordu  ve siz her tip anne modelini görme şansını ve şanssızlığını yakalıyordunuz.
Ve bir baba örneği,bizim yan tarafımızda 4 yaşlarında oğlunu salıncakta sallayan baba,çocuğuna aynı zamanda gülümseyerek,sevgiyle keyif alarak, sayı saymayı öğretiyordu.1,2,3,4,5...diyerek bir taraftan da Dorayı hareket geçirmişti bu sayı sayma durumu:) birr ,igiii,bes,gogus,onn.. sayarak mutlu oluyordu bebeğim, eşlik etmek onu sevindirmişti.
 ilgili bir baba,ilgisiz 3 anne modeline bu sabah şahitlik ettim. Tabi kendi babamıza haksızlık etmeyelim.Anne olarak bankta oturup güneşin ve denizin keyfini çıkaran ve etrafını izleyen bendim,kızıyla konuşan onu sallayan ,onunla ilgilenen babamızdı. O halde 2 ilgili baba ve 3 ilgisiz anne modelini incelemiş oldum.
Kendi yavrusuna cevap vermek,ilgilenmek,ona gülümsemek,onun söylediklerini ciddiye almak,beraber oyun oymamanın, keyifli çığlıklar atmanın tadına varmak çok mu zor ?

Sevgiler....