27 Ocak 2012 Cuma

AŞK bu...

AŞK bu ...sadece içimden gelen, tarifi bazen zor olan sevgi manyaklığı...İnsanın yavrusu içindeyken bir başka duyguya kapılıyorsunuz ama onunla ilk tanışma evresini tamamladıktan sonra aranızda artık hiç bir zaman bitmek tükenmek nedir bilmeyecek bir AŞK başlıyor...
İlklerin hevesini o büyük kutsallığını yaşıyorsunuz bunu da ota böceğe anlatıyorsunuz,paylaştıkça büyütüyorsunuz çevrenizi saran duygu yoğunluğunu.İlk defa elimi tuttu ilk defa güldü ilk defa bana sarıldı gibi ,yaşadığınız mucize anları kaydedip tekrar tekrar okursunuz.Özellikle ilk 3 ay sizin için tamda bir yazar olma evresidir.İçinizi döktükçe dökesiniz gelir .Anne olmanın muhteşem hallerini bebeğinizin varlığını bir taraftan anlatmaya kelime bulamadıkça bir taraftan da sayfalar uçuşur durur önünüzde.En kıymetli anların tadını çıkarmalıyım der durursunuz bebeğinizi izlerken.Onunla karşılıklı agular yapmak, gülümseyişlerinde havalara uçmanız,onu emzirmek,onu koklamak öpmek en keyifli vakitlerinizdir ve hiç bitsin istemezsiniz.
Bebeğinizle yürüyüşler yapmak dışarda arkadaşlarınızla buluşmakta ayrı bir sosyal hayat güncesidir artık.Önceden 1 saatte hazırlanan süslenen püslenen   moda ikoncanı anne önce yavrusunu hazırlayıp son 5 dakika kala hemen kendine çeki düzen vermektedir.Süperman halt etmiştir sizin yanınızda.Eşinize ve yavrunuza kahramanlık sergilersiniz .Bak gördün mü beş dakikada hazırım işte.Halbuki saçınız fönsüz yüzünüz makyajsız ayağınızda spor ayakkabıların dayanılmaz rahatlığı sarmıştır sizi.Burda önemli olan yavrunuzun güneş alması için yürüyüşe çıkıyor olmanızdır artık ikoncanlık rafa kalkmalıdır bir süreliğine.
Arkadaşlarınızla buluşmaya gittiğiniz yer park bahçe karışımı ağaçlık çaybahçesi kıvamında olmalıdır ki siz bebeğinizi hem oksijensiz bırakmamış olcaksınız hemde arabasıyla  yürüşeler yapabilceksinizdir.Oh içim açıldı dersiniz havanın güzelliği mis gibi kokan çiçekler etraf cıvıl cıvıl ne güzeldir  o an birden bir arkadaşınız başlar : ''bebeğiniz şimdi kaç aylık oldu?'': siz: 3 aylık. ''ah ahhh çok çabuk büyüyorlar bak bizim velete koca adam oldu.''uyumuyor,yemiyor,içmiyor,gaz sancısı yaşadık bizde aynı senin gibiydim arabasıyla dolaştırırdım ki uyusun vahh vahh çok üzlüyorum haline seninkide büyür hemen merak etme ama büyüsün dertleri bitmeyecek ki''off içim şişmişti. Bu neydi şimdi ? Günümü mahfetmek ve  bütün enerjimi düşürmek için gönderilmiş bir cisimdi bu evet evet .Böyle bir varlığın benim anaçlığımda olması çok uzak bir mesafeydi .O an şükrettim...Benim Aşk'ım için ,kendim için enerjimi düşürmesine izin vermemeliydim ben yine ota böceğe içtiğim çayın lezzetine ,esen rüzgarın ılıklığına kendimi kaptırmıştım.Bebeğimin ağaçlardaki yaprakların hışırtılarıyla uyuyor olması da beni neşelendirmişti.
Ve anlamıştım ki benim çevremdeki bazı annler yada babalar felaket tellalcısı gibi bir takım durumlarda kafamı ütüleyecekler.Buna kendimi hazırlayıp hiç de şaşırmamalıydım.Kendisini hiç bir şekilde anne baba olmaya hazırlamamış yada anne baba olduktan sonra olayın şaşkınlığından mı artık yada kendilerinin çok şaşkın olmalarından kaynaklanan durumlardan ötürü kötü duruma düşüyorlardı.Yaşadıkları mucizeye AŞK gözüyle neden bakamıyorlardı acaba.Baktıklarını sanıp sırf şikayet yumağıyla bütün gün geziyorlardı...Zaten bu yüzdendi şikayetlerinin artması ve bu yüzdendi onların çocukları büyüdüklerinde de aynı olucaklardı .Çünkü anne baba aynıdı.Bir ağacı düşünün,yapraklarının şekli dokusu rengi ne kadar güzel olursa bu ağaç hakkında fikir vermemizi sağlamaz mı? Çocukları da böyle düşünüyorum ben.Aile çok önemli çocuk büyürken.Her çocuğun kimyası farklı anne baba genler tabiki ilk etapta gelen şeyler ama yavrunuza ilk 6 yıl kattıklarınız onun tüm hayatını etkileyecek düzeyde şeyler dolayısyla çocuklarımıza hayatla ilgili her türlü kavramı öğretirken AŞK'ı ve sevgiyi öğretmeyi unutmayalım....AŞK la bakın yavrunuzun gözlerine onun ne kadar önemli olduğu ona her fırsatta gösterin .İnanın ileride ağacın meyvesi gibi tüm güzellikleri yavrunuzdan alıcaksınız.
AŞK'la kalın her fırsatta...Bebeğiniz bunu fazlasıyla hakediyor...
Sevgilerimle....

22 Ocak 2012 Pazar

ORGANİK ANA

Beslenme deyince akla ilk gelen sağlıklı olmasıdır değil mi? Özellikle gebelik dönemi ve yavrunuz dünyaya geldikten sonraki döneminde beslenmenin daha ayrı bir yeri ve önemi vardır artık.Televizyonda,gazetelerde GDO,zırai ilaçlar,organik besin gibi kavramları okuyup duyuğunuzda gözlerinizi ve kulaklarınızı daha bi kocaman açarsınız.Artık içinde bulunduğunuz bu durumda bilinçli yaklaşmanın gerekliliğini öğrenmişsinizdir.Gazetelerde organik besinlerle ilgili köşeler çoğalmakta,kitapçınıza gittiğinizde sağlıklı beslenme içeriğiyle donatılmış kitaplar raflarda yerlerini çoktan bulmuştur. Etrafınızda fır fır dönen şu organik kelimesi mutfaktan çıkıp evin diğer yerlerine de sızmıştır.Bebeğinizin kıyafetleri,nevresim takımları,şampuanlarınız derken neredeyse organik koltuk takımım var demenize çok az kalmıştır.Bir taraftan sınırsız ve içinden çıkılması zor bir tüneldir organik denilen kavram.Ben kızıma aldığım organik çarşaf takımlarından ziyade yedirdiğim domatesle aslında ilgiliyim.Hamileliğimde doktorumuzun şu sözünü hatırlarım :''Marmara denizi sınırlarındayız,sen çocuğum zeki olsun omega alsın diye paso balık yersen senin çocuğun zeki değil gerizekalı olur!Marmara denizi ne kadar temiz önce bunu düşün sonrada ortda yetişen balıkların sağlıklı oluşlarını.''İşte o an beslenme konusuyla nasıl baş edicez diye söylenmeye başlamıştım içimden.En sağlıklısı en organiği derken içinden çıkılmıyordu.Zırai ilaçlardan,yapay koruyuculardan,renk vericilerden diğer kanserojen zehirli katkı maddelerinden nasıl koruyacaktım yavrumu?Güvenmek istiyordum elbette pazarımdan aldığım köylümün sattığı domatese.Ama yine ilaçlamadan zehirli katkılardan bahsediliyordu bunlar içinde.Günümüzde  bazı kuruluşların verdikleri izinlerle organik tarımla uğraşanların önü açılmış oldu, aldıkları sertifikalarla pazarlarda yerlerini aldılar.Biraz daha maliyetli olmakla beraber en güvenilir organik besinlere ulaşmak kolaylaştı.Herkes bu konuda da şanslı değil malesef herkesin mahallesinde organik pazar kurulmuyor.Büyük marketlerin pahalı reyonların da gözünüze organik kelimesi çarpabilmekte tabi.Bende  olaya artık kırmızı alarm şeklinde bakmıyorum.olaya şöyle yaklışıyorum :
1. kural=Mevsim sebze ve meyveleriyle beslenmek,
2. kural=Sebze ve meyveleri alırken en parlağından, hormon görüntülü olanlardan kaçınmak ,ezik kurtlu olanları araştırmak,
3. kural=Pazardan aldığınız sebze ve meyvenizi eve getirdikten sonra bol suyla güzelce yıkamak,üzerindeki tarım ilaçların gitmesini sağlamak adına sirkeli suyla yıkamak,
ve kurallar bittikten sonra sonuç olarak ;yavrunuz ve aileniz için lezzetli ve nefis yemekler pişirmek.:))
İşin aslı artık çok da organik kavramını kurcalamıyorum eskisi gibi .İşin içinden çıkamayacağımı anladım.Zaten şu an bulunduğun ilçe küçük köy gibi yerleşim olduğundan organik pazar yok bunun yerini köylü pazarları almakta.Siz imkanlarınız ölçüsünde en organik ve sağlıklı olanını zaten yavrunuza yedirirsiniz.Siz Ana'sınız ve en güzelini yaparsınız...
Sağlıcakla ve afiyetle kalınız:)

17 Ocak 2012 Salı

O'nun Kahramanısın...

İçinde bulunduğunuz durum aslında hiç de düşündüğünüz gibi korkunç değil. Baksanıza evdeki bir çok işi siz kendi başınıza yapabiliyorsunuz ve siz bunları yaparken sizi izleyen biri var:) Gözlerini kocaman açıp 'Vay canına,tüm bunları annem mi yapıyor?' diyen muhteşem bir varlığa sahipsiniz.Sabahtan başlıyor takdir edilmeler.Beni taşıyabiliyor,yumurtayı kırabiliyor,kocaman tepside bana nefis kahvaltılar hazırlayabiliyorsun,bir taraftan telefonla konuşup bir taraftan benim yumurtamı yedirip ve aynı zamanda gözlerinle beni güldürebiliyorsun(şaşı bak şaşır)koskoca meyve sıkacağını hareket ettirip,rondodan o korkunç sesin çıkmasını sağlayan yine sensin.Ve asıl önemlisi televiyzon kumadasıyla istediğin yeri açabiliyorsun.Merdivenleri ikişer ikişer çıkıp evin içinde her türlü akrobisiyi yapabiliyorsun ve işte benim annem benim kahramanımsın.Tüm bunları nasıl yapabiliyorsun?Sen dünya harikası bir annesin.
Tabi çocuğunuz size bunları söylerken 22 aylık bir bebektir  konuşamıyordur ve siz bunları gözlerinden okursunuz:) Peki ya büyüdüğünde de durum  hep böyle kalıcakmıdır? Size bir şey söyliyeyim mi işte o zaman koca bir hiçsiniz:) Yaptığınız bütün işleri kendisi yapıcak size ihtiyacı kalmayacaktır.O sizin yaptıklarınızı beğenmeyip bir de yaptıklarınızı çocuk oyuncağı bulacaktır:) Ah diyeceksiniz keşke hep kahraman kalsaydım evladım senin gözünde.
Aslında anne olmak başlı başına kahramanlık öyküsü.Karşılıksız sevmenin tavan yaptığı başka bir sevgi tanımıyorum ben ve bunu keyfini başka hiç bir şeye değişmem.Hayatlarımızda hiç bir şey eskisi gibi değil elbette.Sosyal hayatı sosyal medyadan takip eder olduk.Kendinizi  yavrunuza  adayıp acayip yoruluyorsunuz  gün içinde onun isteklerine cevap vermek heleki büyük sabır özen ve asıl önemlisi sevgi ile cevap verebilmek adına kendinizden çok ödün veriyorsunuz.Dostlarınızla eskisi gibi dışarda buluşmaların yerini ev oturmaları alıyor heleki bekar arkadaşınız yada çocuksuz arkadaşlarınız varsa  artık telefonlar devreye giriyor iletişimde.Hayatınızın içine çocuk öyle bir işlenmişki bez markası en iyi mama yok dişi çıkmadı yok aşıları bitti muhabbetleri askerlik anılarını  sollayıp fazlasıyla onu geride bırakıyor.Arkadaşınızın boy friend sıkıntıları nedir ki yada iş problemleri çok da kafaya takılcak konular değillerdir heleki çocuk olsunda göreyim seni modunda oluyorsunuz:)Sinemaya gitmeye eşinizle el ele verip yürüyüş yapmaya deli gibi alışveriş merkezi  gezmeye  hasret kalıyor kuaförün yolunuda unutuveriyorsunuz...Zamanınızı yavrunuza göre ayarlıyorsunuz artık ve bununla yaşamaya alışıyorsunuz.Bu yaşam şeklini aslında öylede güzel benimsiyor ve seviyorsunuz ki herşeyi yavrunuzla yapmaya başlıyor ve bundan da keyif alıyorsunuz.Şükredip iyi ki var dedirtecek onlarca şeyi arka arkaya yapan bir yavrunun dayanılmaz sıcaklığında eriyip gidiyorsunuz.Sizler birer kahramansınız..
Sevgilerimle....

Bir Pazar Sabahı..

Bugün havanın dayanılmaz cazibesine kapılıp kendimizi ailecek dışarı attık.Güneş toplamaya gitme kararımızı Dora aldı ve bu demekti ki işlerimizi halledip sahildeki parka gidecektik. Park macerası daha sınırlarına varmadan,ağaçların arasından gözüken kaydırağın kenarı,çocuk ve kuş cıvıltıları arasında iki porselen görünümlü eşek ve kuşun en en renkli kısımları başlıyordu.Dora'dan hooop! hoopp! diye sesler salıncağı görene kadar yoktu ama ayak hareketleri aynı şeyi söylemiyordu.Salıncaklarda alanda gözükünce hem ayaklar tempoyla yukarı aşağı hem de hoop! hoop! hooop! demeler büyük bir  arzu ile başlamıştı.Kendi arabsından inmek için sabırsızlanan Dorayı babası bir çırpıda kucağına alıverdi ve ik önce porselen çaydanlık görünümlü kuşa bindirdik ama Dora'nın aklı salıncaktaydı ve kuştan hiç keyif almamıştı. O an ondan keyif alacak tek kişi bendim .Kızım sen git salıncağa ben şununla eğleneyim azıcık demeyi istiyordum :) Kendimizi salıncakta bulmamız çok sürmedi ve babamız sallama görevini üstlendiği için , Doranın annesi başladı gözlem sürecine.
 Etrafımdaki anne ve babalara çoocuklara bakıp ufaktan değerlendirmelere varıyordum.Bir çok kere şaşırıp bir çok kere üzüldüm.Aslında park anne baba gözlem yuvasıydı o an benim gözümde.Örneğin;bir annenin yaklaşık 4 yaşındaki kızını azarlarken ve üzerindeki kazağı pantolunun içine sokmaya çalışırken,gözünü yanındaki annenin anlattıklarından alamıyordu.3 tane anne bir araya gelmiş koyu muhabbetin içindeydiler anlaşılan ve etrafındaki çocuklarının biri salıncakta,biri kaydırak tepesinde,biri paçasının dibinde dolanmaktaydı.Azarlayan anneye dönüyorum ;dışarıda hiç tahammül edemediğim bir model.Kalabalığın içinde,başka çocuklarının yanında ,kendi çocuğunu azarlayan kızan bağıran çağıran itici model.Kimbilir evde bu yavruya neler diyordur demekten kendimi alamıyordum ,yoksa melek gibi bir anne ama parkta mı bu uyuz rolü üstlenmişti kendine bilemiyorum.Her şeyin bir oluru vardı ve ses tonunu ayaralamaktan kendini kontrol edememkten yoksun bir anne şekliyle karşı karşıya kalmıştım.Bu arada bizim kız salıncakta sallanmaya hoop hoop demeye devam ediyor, babası da onu uçuruyordu .Bende ayakta durmayayım bari dedim bankta oturup izlemek daha iyi olucaktı  yavrumu.El sallayıp duruyordu uzaklaşan annesine meleğim.Sol tarafımdaki azarlayan anne kısmı için dayanılmaz bir gıcık olma halindeydim ki 6 yaşlarındaki bir erkek çocuğu o gruptaki kadınlardan birini seslendi:'anneee hadi beni sallaa!'Kadının ne dediğini duyduğunuzda eminim benim kadar siz de çok şaşıracaksınız.'kendi işini kendin gör!' Tabi anne haklı,9 ay karnında taşı,doğur ,emzir ,giydir,yıka pakla,büyüt,yürüsün koşsun parka getir.Yok artık yetmedi bi de salla,oğlum pes!Onu da sen hallet bi zahmet.Ben duyduklarıma inanamamıştım,en çok da çocuğa üzüldüm. Zaten olan çocuklara oluyor.Kadın sohbetin tadından yenmiyecek kısmından vazgeçemiyordu çocuk parkında bildiğiniz altın günü düzenlemişlerdi. O kadın elindeki poşetler ve çantasıyla oğlunun yanına geldi salıncağa doğru,çocuk:'Anne pşetleri bıraksaydın banka beni sallamayıcakmısın ?' diye sorduğunda kadının yüzündeki ifadeyi  mimiklerini burnundaki beni bir daha asla görmek istemedim.Gözüm bir taraftan kızım ve eşimdeyken,bir taraftan da bu korkunç mazaraya karşısında  şaşkınlıktan ve öfkeden kalakalmıştım.Eminim her gün o parkta  buna benzer olaylar  oluyordu  ve siz her tip anne modelini görme şansını ve şanssızlığını yakalıyordunuz.
Ve bir baba örneği,bizim yan tarafımızda 4 yaşlarında oğlunu salıncakta sallayan baba,çocuğuna aynı zamanda gülümseyerek,sevgiyle keyif alarak, sayı saymayı öğretiyordu.1,2,3,4,5...diyerek bir taraftan da Dorayı hareket geçirmişti bu sayı sayma durumu:) birr ,igiii,bes,gogus,onn.. sayarak mutlu oluyordu bebeğim, eşlik etmek onu sevindirmişti.
 ilgili bir baba,ilgisiz 3 anne modeline bu sabah şahitlik ettim. Tabi kendi babamıza haksızlık etmeyelim.Anne olarak bankta oturup güneşin ve denizin keyfini çıkaran ve etrafını izleyen bendim,kızıyla konuşan onu sallayan ,onunla ilgilenen babamızdı. O halde 2 ilgili baba ve 3 ilgisiz anne modelini incelemiş oldum.
Kendi yavrusuna cevap vermek,ilgilenmek,ona gülümsemek,onun söylediklerini ciddiye almak,beraber oyun oymamanın, keyifli çığlıklar atmanın tadına varmak çok mu zor ?

Sevgiler....

8 Ocak 2012 Pazar

Keseye Tutunuş..Hoşgeldin Bebeğim...

Hamileliğimin çok da kolay geçmeyecek ilk 12 haftasında heycan korku endişe her şey bir arada yaşanıyordu,kesede kanama vardı ve ben bir daha bebek kaybetmek istemiyordum.Bebeğimin  keseye tutunması ve sağlıklı bir gebelik tek hayalimdi o an.Yaşadığım düşük tecrübesinden sonra bu gebeliğimde de kaybetme korkusu olması benim fazlasıyla  üzülmeme neden oluyordu...Gebeyken hormonların tavan yapması ve sizin duygusala bağlamamanız zaten kaçınılmaz oluyor.Tehlikeyi uzun yatmalar ve dikkat etmeler sayesinde atlatmış olmakla birlikte arabaya binmem bile yasaklılığını korumaktaydı.Onu da atlatıcaktık eminim.
16. hafta itibariyle artık daha rahat nefes alıyorduk şükürler olsun.Kızımla beraber yürüyüşler yapıyor ,yüzüyor,sağlıklı besleniyor ve meditasyon yapıyoduk.Domates ekip bahçe sulamak çıplak ayakla toprakta akşam üstü yürüyüşleri bol bol uyku bizi dinlendirmeye yetmişti...
22.hafta itibariyle doktorum yüzmeyi yasakladı sadece ayaklarını uzat ve dinlen dedi.Yorulma sakın sadece dinlen dedi, bende onu dinleyerek elime kitabımı aldığım gibi ayaklarımı koltuğuma uzatıyordum.Bundan sonra geriye bi oturuşta 2 koca dürüm yemek kalıyordu:)
28.hafta itibariyle bebeğim artık doğum pozisyonuna geçmişti ve ben artık hastane çantamı hazırlamalıydım .Kocaman bir liste yaptım kendim ve bebeğim için.Tabi beşiği arabası diğer ihtiyaçlarının alınması için de kocaman bir listeye daha ihtiyaç duyuyordu önümdeki boş sayfalar .Onlarıda itinayla doldurup sevgili babamızla alışverişin yolunu tutuyorduk.Çok mutlu olduğum anlardan bir tanesiydi bu. Ve bi de yapılan kıyafet alışverişinden sonra bebek deterjanlaıyla yıkanıp ütülenip çekmecedeki yerini alır ya minik badiler çoraplar,onlara bakmaktan elime alıp onları sevmekten kendimi bi türlü alamazdım .Allahım ne büyük bir keyifti.kokusu burnuma geliyor:)
39+3 günlükken 02-03-2010 tarihinde saat 09:00'da sevgili kızım Dora  Su'yu Spinal sezeryanla kucağıma sağlıklı bir şekilde almanın dayanılmaz huzurunu yaşıyordum.İşte mucizevi an ve hayatımda gördüğüm en beyaz varlık.Porselen bebek gibiydi,uyuyan meleğimden gözlerimi alamıyordum.Onu koklaya koklaya öptüm,Sonra doktorumuz Dorayı aldı ve beni odama uğurladılar.2 günlük hastane  maceramızdan sonra evimize gelmek ve artık evdeki hayatımızın başlıyor olması da heycanıma heycan katıyordu..Ortalama 1 hafta boyunca sezeryanın derin acılarını yaşadım,düşündüğüm zaman bile duruşum değşiyor.Herkeste farklı yaşanıyor eminim yada benin acı eşiğim fazlasıyla düşüktü.Acemi anne bendeniz ilk 10 günü anneanne ve yakınlarımızla geçiridik.Yalnız başınıza ayağa kalkmanız ve bebekle ilgilenmeniz zaten fazlasıyla güç.Bebeğimin 6. günüydü biraz daha iyiydim ve eğilebiliyordum kızımın altını açmak için onu yatağına yatırdım yavaşça üzerni çıkartırken göbeğinin düştüğünü gördüm.O an da benim için en özel anlardan bir tanesidir.İki saatte bir emzirmek ve uyanmak istemeyen meleğim .Allahım ne kadar zorlu bir süreçmiş diyordum.Burnunu yavaşça sıkıp,ayaklarını gıdıklıyordum meleğim uyansın ve anne sütü alsın diye,yoksa sarılık kaçınılmaz olucaktı.Şükürler olsun yavaş yavaş alıştı anne sütüne birde haftasını da doldurunca gerçek hayata daha çok adapte oluyor.Eminim onun içinde kolay değildi  şu emzirme sonrası yaşadığımız gaz sıkıntısı:(  gazını çıkarsa bile 30 dakika kucağımda sırtına pişş pişş pişş şeklinde evin içinde geziniyorduk.Gaz damlası,masajlar,bitki çayları,iyi geceler çayları falan derken alternatif yardımcı kaynakların hepsine saldırıyordum...Doktorumuza gittiğimizde Anne sütünden geçiyor dedikçe gözyaşlarım sel oluyordu.İnanılmaz dikkat ediyordum yediklerime .Amman ha gaz yapar bu ,sakın şunu yeme Sinem bebeğine gaz olur diye diye ben zaten bi baktım ki 6 ayda eski halime dönmüşüm :)Süt yapıcı şeylerle beslendim diyebilirim Gün aşırı kara üzüm suyu kaynatıyordum kendime ve Stıll tea içip anne sütmüzü sağıp sağıp stok yapıyordum sonra buzluğa ,üzerini tarihleyip dışarı çıkacağım zaman hazır yemek adına bi tane alıyordum .Doktorlar arasında da bu çok göreceli bir durum aslında Gazın anne sütünden geçiyor olması ama bizim tatlı doktorumuz buna inanıyordu bana da mantıklı geliyordu.Bir keresinde enginar yemiştim sonrasında Dora Su'yu emzirdim ve gazını çıkarmak içn yine sırtını sıvazlama durumunu yaşadığımızda Dora  omzumdaki mendiline sarı renkte tükürük gibi bişi akıttı.Ben tabi büyük bir panik halinde aloo Sevim hanım imdaatt şeklinde kadını arayarak durumu izah ettim .Enginarın rengi  enzimlere yansımıştı ve buna şahit olmuştuk.Sütten her şey geçiyor yani bir başka yaşadığım örnek; hastaneden eve çıktığımız gün tabi bende sezeryan sonrası  gaz sancısı da tavan yapmış durumdaydı bunu rahatlatıcı tek besin kayısı kompostasıydı ve minnettarım nasıl mucizei bir besindir o öyle.Beni rahatlattığı gibi güzel kızıma da sütümden geçerek onda da hafif ishale neden olmuştu.
Anneliğimin ilk on gününden sonra kızımla artık başbaşa kalmıştık.Acemi ruhum yalnız başına tam da bir profesyonel olmuştu.Sanki bi bellekle tüm veriler bana yüklenmiş ben donanımlı tecrübeli bir anne olmuştum.Bana çevremden söylenen herşeyi ya okumuş yada dinelmiştim ama zaten her bebeğin kimyası farklıdır.Her bebeğe uygulanacak yönetem ve metodlarda farklılıklar gösterir dolayısyla  siz bebeğinizi tanıdıkça bebeğinize en uygun yöntemi çareyi formülü geliştiriyorsunuz.Ben ve Dora bu şekilde yol aldık ve almayada devam ediyoruz...
Sevgilerimle...

2 Ocak 2012 Pazartesi

Dora'nın Annesi

Tarih:04/07/2009 Cumartesi 11:00 suları...veee hamileyim :)

Kızıma hamile olduğumu öğrendiğim gün bende aynı zamanda bir aydınlanma söz konusuydu.Ne yapabilirdim? Neler katabilirdim bu süreçte kendime?Hep dergilerde gözüme çarpsa bile okumadan geçerdim hamilelikle ilgili yazıları çünkü benim konum değildi.Ama artık aydınlanmayla beraber sorular kafamda büyüyordu.Hamilelikte sağlık,beslenme,spor,yoga,meditasyon,gebelik okulu,hamile plates,yüzme..v.s derken bitmek tükenmek bilmeyecek bir yol gibiydi.Sanki ömrümün sonuna kadar hamile olucaktım ve sanki o 40 haftalık dönem 400 yıl sürecekti ve bende ölümsüzdüm.Bunca şeyi düşünmeye başlayınca aynı zamanda hormonlarımında fısıltılarını duyuyordum.Karnımda bir canlı vardı ve o benim bebeğim büyüyecekti.Düşündükçe heycanlanıyor heycan arttıkça bebeğimle ilgili daha çok şey öğrenme çabası alıyordu beni.Karnım ne kadar şişecekti?İçimde hareket eden bebeğimi nasıl mutlu edebilecektim?Okumalıyım araştırmalıyım derken kendimi her ay düzenli aldığım anne bebek dergilerinin içinde buluverdim.Müdavimi oldum diyebilirim.Sevgili Eşim ben demeden yeni ay başlangıında dergilerimi alıp getirirdi sağolsun.Anne-bebek,hamilelikle ilgili internet sayfalarını da didik didik etmeye başlamıştım.Doktorlar,makaleler,doğum hikayeleri araştırmaları derken kendimi facebooktaki BEBEK sayfasında buldum.İki yıla yakın bir süredir sayfanın getiridiği heycanla okumalar araştırmalar sorup soruşturmalar devam ediyor.Bugünlerde blog yoluyla kafamdakileri daha rahat aktarabileceğim ortamı yarattım kendime.Fırsat buldukça Doralı vakitleri yazmak benim için keyif verici aynı zamanda rahatlatıcı bir durum.Bebeğim doğduğunda çok özel bir günlük almıştı eşim bana.Bende onun hakkını ancak 1 yıl verebildim.Yazmayı çok seven ben ihmal eder olmuştum bebek günlüğümüzü.Net ortamında yazdıkça insan kalemi eline almayı unutuyor sanıyorum.Bebeğimle özel anlarımızı yine kaleme alıyorum sürekli olmasada,ileride elimize alıp okuyabileceğimiz dugulanıp hatta güleceğimiz hatıra depomuz olucak ve eminim sevgili kızım Dora Su bu durumdan çok hoşnut kalıcak.